Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Sayın Bertrand Buchwalter’in Konuşması

Jüri Başkanı Sevgili Tomris Hanım,
Sayın Jüri Üyeleri, Sevgili Dostlar,
Notre-Dame de Sion Fransız Lisesi Müdürü Sevgili Yann de Lansalut,
Sevgili Ömer Bey ve Mevsim Hanım,
Sevgili Dostlar,

Büyükelçi adına, Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü Töreni vesilesiyle sizleri Fransız Sarayı’nda bir kez daha ağırlamak benim için büyük bir zevk ve büyük bir onurdur.
Bu bir zevk çünkü benim açımdan her zaman Notre-Dame de Sion’un sadece Türk-Fransız ilişkilerinde değil; aynı zamanda İstanbul’un kültür yaşamında aldığı son derece özel yeri onurlandırma vesilesidir. 150 yıldan beri, Notre-Dame de Sion iki kültür arasında bir buluşma ve diyalog kavşağı ile iki ülke ve toplumlarımız arasında muhteşem bir yakınlaşma aracı olmuş ve olmaya devam ediyor.
Ayrıca bir zevk çünkü on yıl önce her sene dönüşümlü olarak kendini Fransızca ifade etmiş ve eseri Türkçe’ye çevrilmiş bir yazar ile bir veya birçok Türk yazarı ödüllendirmek için Lisenin mezunlarından oluşan bir jüri oluşturmak gibi güzel düşünceniz sayesinde (« Fémina » Ödülü’nün gerçek bir Türk versiyonu!) bu akşam hep birlikte edebiyatı kutluyoruz.
Ve on yıldan beri, bu tören, geleneksel olarak iki ülke arasındaki dostluğun bu simgesel mekânı Fransız Sarayı’nda düzenleniyor!
On yıl, güzel bir yıldönümü: Akıl yaşından biraz daha fazlası. Ayrıca ödül kendini sadece edebî aktüalitenin önemli bir tarihi olarak değil; aynı zamanda iki büyük edebiyat geleneğimiz arasında bir diyalog ve kaynaşma olanağı yaratmak ve çok yetenekli kalemleri yeni okurlara keşfettirmek için muhteşem bir araç olarak kendini kabul ettirdi.
Jürinin çok sevgili üyeleri, ödülün on bir yılı boyunca derece alanlarla ilgili olarak oluşturduğunuz dizelge bu bakımdan göz kamaştırıcı ve büyük hassasiyetiniz ve muhakemenizin doğruluğu için sizi tebrik etmek istiyorum.
Geçen yıl Jean-Paul Didier-Laurent’a ödül verdikten sonra, sıra iki Türk yazarı ödüllendirmeye geldi. Bu yılın galibi Ömer Faruk Oyal ile birlikte Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü Mansiyonu alacak Mevsim Yenice’yi tebrik etmek isterim.
İlki, « Zamanın Lekeleri » ile büyük bir hikâyenin – yani İstanbul-Bağdat Demiryolu hattının ve aynı zamanda Türkiye’nin hikâyesinin – özgün anlatıcısı olan bir vagon eşliğinde bizi bir yolculuğa çıkarıyor. Bu hikâye, Nazım Hikmet’in de güzel ifadesiyle, insan manzaraları sunarcasına pek çok kişisel yazgıyla kesişiyor. Mevsim Yenice ise, Türkiye’nin son derece üretken öykü geleneği çerçevesinde bizlere muhteşem bir portreler geçidi resmediyor.
Her ikisine de başarılarının devamını diliyorum. Hepinize iyi akşamlar dileğiyle!